INDEPENDENCE DAY / İDEALİZM OLGUSU

Kübra Demirbıdak
7 min readNov 26, 2019

İzlediğimiz İndependence Day (Kurtuluş Günü) film analizine başlamadan önce filmin İdealizm teorisi üzerine kurulu olduğunu belirterek öncelikle kısaca Uluslararası İlişkiler Teorilerinin kurucu ideolojilerinden olan İdealizmin ne olduğundan kısaca bahsetmek çalışmanın selameti açısından faydalı olacaktır.

İdealizm uluslararası ilişkiler teorisinin kurucu geleneklerindendir. Buna rağmen Uluslararası İlişkiler uzmanları ve uygulayıcıları üzerindeki etkisi yıllar geçtikçe azalmıştır. Çünkü İdealizmin Başkan Woodrow Wilson’un, ilkeleri MC ve sonrasında BM gibi uluslararası örgütler olarak kurumsallaştığı zaman bile 1. Dünya savaşı sırasında yapabileceğini iddia ettiği gibi “dünyayı demokrasi için güvenli hale getirme” amacının başarısız olduğu görülmüştür. İdealizmin iddiası insanlar ancak birbirleriyle gerçekten ve dürüst bir şekilde iletişim kurmalarına izin verilecek şekilde örgütlenebilirlerse, ortak olarak neye sahip olduklarını görebilir ve ortak iyilik, gerçeklik, adalet standartları etrafında birleşebilirlerdi. Veya en azından çatışmayı engellemek ve iş birliğini kolaylaştırmak için yasalar koyabilirlerdi. Her durumda da iyi organizasyonlar temelde “iyi” olan insanlarda iyi değişikliklere yol açabilirdi.-ara sıra kötü davransalar bile iyi bir ahlaki temele sahiptirler.- Ve iyi örgütlenme biçimleri yalnızca yurt içinde değil, uluslararası olarak da mümkündür. İdealizme göre insanlar temelde iyidir. Eğer iyiliklerini (iyi insan) kendi devletlerinde ifade etmekte özgürlerse, o zaman bu iyilik bireysel seviyeden devlet seviyesine (iyi devlet) yükselir. Ayrıca demokratik bir devlet içindeki iyi insanlar, bu devlet içindeki diğer kötü davranışlı insanlar üzerinde de iyi bir etkiye sahiptirler.

Tablo: Cynthia Weber- International Relations Theory

Soğuk savaş sonrası bir dünyada geçen Kurtuluş Günü, dünyayı yabancı bir istila olayının -komik ve moral bozucu bir biçimde- hikayesini anlatıyor. Anarşik bir dünyadaki düzenleyicinin yokluğunda bile, insanların farklılıklarını bir kenara koyabildiğini, daha büyük bir iyilik, amaç için birleşebileceğini ve uluslararası anarşinin üstesinden gelinebileceğini İdealist bir bakış açısıyla göstermektedir. Dolayısıyla bu soğuk savaş sonrası dünyayı özetlediğini iddia ettiği İdealizmin temel ilkelerinin çoğunu göstermektedir. Ancak bu hikâyeyi anlatırken film uluslararası toplum ile ilgili -uluslararası- bir şey var mı yoksa sadece bir devletin yerel toplumunun bir sorunu mu sorusunu gündeme getiriyor. Başka bir deyişle Kurtuluş Günü, sözde soğuk savaş sonrası “uluslararası toplum” un sadece genişletilmiş bir ABD iç toplumu olabileceğini bize göstermek istiyor.

Kurtuluş Günü’nün açılış dizisi, ahlaki iyi olanın geri döndürülemez bir kötülüğe karşı zafer kazandığı bir aksiyon hikayesi için zemin hazırlar. İlk görüntü ayda dalgalanan bir ABD bayrağı. Bayraktan sonra “Dünyadan insanlık adına barış getirdik” kelimesinin olduğu plakaya odaklanıyoruz. Kamera “barış” kelimesine yakınlaşır ve sahne kesilir. O anda ay titremeye ve kararmaya başlar. Bir uzay gemisi görürüz. Ardından New Mexico’ daki dünya dışı istihbarat enstitüsü araştırmalarını görürüz. Genç bir adam uzaylılardan gelen sinyali yakalar. Arka planda R.E.M’den “bildiğimiz kadarıyla dünyanın sonu ve kendimi iyi hissediyorum” şarkısını duyarız.

Bu açılış dizisi bize Kurtuluş Günü dünyası ve gelecek mücadeleler hakkında çok şey anlatıyor. Filmin dünyayı anlamlandırmak için kullanacağı unsurlar — insanlar ve uzaylılar, barış ve çatışma, iletişimin saflığı ve bozuk iletişim- hepsi burada açıktır. Kurtuluş Günü sadece bir uzay filmi değil aynı zamanda soğuk savaş sonrası neo idealist uluslararası işbirliğinin öyküsünü anlatmak için mükemmel bir senaryodur. Ve en önemlisi, amaçları için film bize “uluslararası bir toplum var” ideasının işlevsel olarak yeniden ele alacağımızla ilgili bir açılış dizini sunar.-

Bundan sonra Kurtuluş Günü bizi bir topluluk kadrosuna ve bunların bir şekilde birbirleriyle bağlanan hikayelerine götürür. Film bize bir kahraman değil en az dördü (hepsi erkek) ve muhtemelen daha fazlası(bazı kadınlar dahil) veriyor.

Başkan körfez savaşında kıdemli bir pilottur. Genç, liberal ve ahlaklıdır. Ahlakı ona kötü bir yalancı olduğunu hatırlatan eşi tarafından anlamlandırılıyor. “Gerçeğe sadık” diyor ona. Yalan söylemez- veya gerçekten yalan söyleyemez- Başkan dünyayı yabancı istilaya karşı organize etme konusunda lider olacaktır.

Araba kullanmak yerine bisiklete binen ve herkesin çöplerini geri dönüştürmeye kararlı bir çevreci olan David, iyi bir evlat ve koca olarak karşımıza çıkıyor. Boşandığı eşinin yüzüğünü takması onu hala onurlandırıyor. Uydu televizyon şirketi için sorun giderici olarak çalışıyor. ABD uydularında gizlenen yabancı sinyali keşfeden David’dir. Sinyalin bir geri sayım olduğunu fark eder.

Hayali NASA adına uçmak olan Steve ise amacımızın iyiliği (başkanın mottosu) ve teknik bilgi birikimini (David’in virüs yerleştirme planı) birleştiren cesaret adamıdır. Bu dünyanın simgelediği şey iyi ve ahlaklı insanların yaşadığıdır.

Kurtuluş Günü dünyasında tipik olan nedir?

· İyi insanlar iyi organizasyonlarda iyi şeyler yapar.

· Kötü şeyler iletişim eksikliği/bozukluğundan kaynaklanır.

· İnsanlar ahlaki olarak ilerlemecidir ve gelişim gösterirler.

Bu karakterlerin gösterdiği gibi, Kurtuluş Günü idealist bir senaryoyu yakından takip ederek dünyayı anlamlandırır. Bu dünyanın tipik özelliği, iyi iletişim ile doğru bir şekilde anlaşılan, ahlaklı bir yaşam sürdürebilen ahlaki açıdan iyi insanlar tarafından yaşandığıdır. Tanıştığımız insanların hepsi Amerikan vatandaşıdır. İyiliğini ifade etme yeteneklerinin çıkışı demokratik bir ulus devlet olarak ahlaki bir şekilde örgütlenmelerinden kaynaklanır. Dolayısıyla idealizm gibi film de iyi insanların iyi organizasyonlarda iyi şeyler yaptığını varsayarak dünyayı anlamlandırıyor.

Fakat o zaman Soğuk savaş sonrasında olduğu gibi bildiğimiz dünya da sona erer. Soğuk savaş sırasında kötülük (komünist tehdit) bir şekilde yenildi. Fakat soğuk savaşın bu Komünist sonrası Kurtuluş Günü senaryosunda yeni bir kötülük ortaya çıktı. Uzaylılar. İnsan oğlunun ahlaki iyiliği idealizm olgusunu uzaylılara genişletilerek varsayılmıştır. Bu da yabancı uzaylıların başlangıçta kötülermiş gibi muamele görmemelerini açıklar. İyi oldukları, olabilecekleri varsayılır. Uzaylılar hakkında açıklama yapan Başbakanın insanlara uzaylılardan bahsettiği kısımda “her ne kadar korku ve tereddüt duysak da “kesin hüküm vermemeye çalışın” dediği görülmektedir.

Burada “kesin hüküm vermemek (reserve judgment)”, uzaylılar hakkında en kötüsünü varsaymak değil, aksine açık bir kanıt bulmadıkça onlar hakkında en iyisini düşünmek demek. Film boyunca Başbakanın savunma bakanının uzaylı gemiye saldırmak için verdiği tavsiyelere direndiği görünüyor. Uzaylıların tüm kötü davranışlarına rağmen başkanın zihninde şeytani yaratıklar olmadıklarına dair umudu var. 3 temmuzda haklı savaş doktrini çerçevesinde haklı olduğu için savunma amaçlı karşı bir saldırı emri veriyor. Bu saldırı ne kadar başarısız olsa da Başbakan hala savunma sekreteri tarafından uzaylılara karşı nükleer silah kullanmaya ikna olmuyor. Kendini saldırganlık karşısında savunmak idealist bir perspektiften kabul edilebilir fakat ahlaki olarak ilerleyip, gelişebilecek bir türü yok etmeye çalışmak doğru değildir. Başkan uzaylıların iyi ya da kötü olup olmadığından emin olmalıdır. Başkan 51. Bölgede cevabını alacaktır.

Uzaylıların insanlara çok benzer olduğunu açıklayan 51.bölgedeki bilim adamları uzaylıların vücutları insanlara benzer ancak sadece ses telleri yoktur, der. Telepati ile ekstra duyusal algı ile iletişim kurduklarını aktarır. Steve’in getirdiği uzaylı gibi “ilk önce insanın aklını alarak” onları yakalar diye açıklar. Bunu bilim adamının gözlerinin içine bakarak yapar. Daha sonra başkan ve diğerleri ile konuşabilmek için bilim adamının ses tellerini manipüle eder.

Uzaylı: bırak beni, bırak beni

Başkaban: eğer pazarlık yapabilirsek birbirimizden öğreneceğimiz çok şey var. Birlikte yaşamanın bir yolunu bulabiliriz. Aramızda bir barış olabilir mi?

Uzaylı: barış. Barış yok

Başkan: ne yapmamızı istiyorsun?

Uzaylı: öl. Öl

O sırada telepatik olarak işkence gören başbakanı, askeri personel uzaylıyı vurarak kurtarır. Başkan ardından:

“Düşüncelerini gördüm ne yapmayı planladıklarını gördüm. Çekirge gibiler gezegenden gezegene bütün medeniyetlere doğru ilerliyorlar. Her kaynağı tüketerek devam ediyorlar. Sıradaki biziz. Bombalayalım onları”

Başkanın bu kararı (yok etme) idealist senaryodan daha gerçekçi realist bir senaryoya sapmayı gösterir. Bu insanlar ve yabancılar arasındaki çatışmayı işaret eder. Uzaylılar insanları yok etmek istiyor ve şimdi başkan da uzaylıları yok etmek istiyor. Bundan başka idealist bir dünyada haklı bir sebep olabilir mi? Çünkü uzaylılar iyiliğin ahlaki sınırının ötesinde ve ahlaki olarak iyileştirilemezler. Savunma bakanının kendisinin yapmasını önerdiği gibi, başbakanın uzaylıların “piç kurusu” olduğunu varsayması ve onları daha önce bombalaması idealist olmayacaktı. Ancak başbakan ile uzaylı arasındaki telepati ile saf iletişimin önündeki engellerin kalkmasıyla, artık başbakan uzaylıların ahlaki olarak ilerleyici olmadıklarını bildiğinden emin. Pazarlık yapmayacaklar. Bunu daha önce başka gezegendeki diğer türlere yaptılar. Yabancılar ahlaki açıdan kötüdür. Ölmeyi hak ederler. İnsanın soyunu savunmak için haklı bir sebeptir bu. Yani ahlaki olarak ilerlemeyen bir türün yok edilmesi.

Bunların hiçbiri idealist ilkenin, insanın ahlaki olarak iyi olduğu ile çelişmez. Çünkü başkanın öğrendiği gibi, uzaylılar hakkında ahlaki olarak insanca bir şey yoktur. Ve idealizm için önemli olan da budur. Uzaylılar idealist dünyada sapkın, kötü olanı temsil ediyorlar.

Ancak nükleer bomba başarısız oluyor ve ABD ordusu uzaylıları yenemiyor. Bu noktada yeni bir stratejiyi geliştiriliyor. Şimdi elbette ki 4 Temmuz’da. David’in uzaylı bilgisayarına iletişimi bozmak adına virüs yerleştirme fikri onaylanıyor. Bu plan başarılı olursa yabancı gemilerin etrafındaki savunma kalkanları 30 saniyeliğine düşecek.

Bu sırada başbakan dünya çapında bu tür karşı saldırıları koordine etmeye karar veriyor. (Bu arada Savunma bakanının protestosuyla karşılaşan başbakan onu kovuyor. Savunma bakanı sadece gerçekçiliği değil aynı zamanda kötü insan iletişimini de temsil ediyor. Örneğin 51. Bölgeyi uzaylılar geldikten sonra başbakandan sır olarak sakladı. Ancak söylentilerde de olduğu gibi uzaylılar 3 yıl öncesinden temas kurmuşlardı. Görevden alınması idealist başarının önündeki bir engeli daha ortadan kaldırmış oldu.) dünya çapında bir saldırı nasıl koordine edilecek sorusuyla karşı karşıya kalıyoruz. ABD ordusu en saf, temel ve güvenli olan iletişim sistemi MORS kodunu kullanarak karşı saldırı planlarını yayıyor. Sonunda Steve uzaylı gemisini ana gemiye başarıyla uçurur. David virüsü başarılı bir şekilde ana bilgisayara yerleştirir. Russell yabancı gemiye girip onu havaya uçurarak fedakârlık yapar ve görkemli bir zafer sunar.

Son sahnede başkanın insanlara hitap ettiği konuşması ise şu şekildedir:

“Bir saatten az bir süre sonra buradan kalkacak uçaklar dünyanın diğer yerlerinden kalkacak uçaklarla birleşecek ve insanlık tarihinin gördüğü en büyük hava muharebesini başlatacak. İnsanlık.. Bu kelimenin bugün hepimiz için bir yeni bir anlamı olmalı. Artık ufak farklılıklarımız yüzünden birbirimizi tüketemeyiz. Ortak çıkarlarımızda birleşeceğiz. Belki de kaderin cilvesidir ki bugün 4 temmuz ve sizler yine özgürlüğümüz için savaşacaksınız. Ama bu sefer tiranlıktan, baskıdan ve zulümden kurtulmak için değil yok olmamak için. Yaşam hakkımız için savaşıyoruz. Ve olur da bugün kazanırsak 4 temmuz artık sadece bir Amerikan tatili olarak değil, bütün dünyanın tek bir ses olarak şunları haykırdığı bir gün olarak hatırlanacak. Sessizce karanlığa yitmeyeceğiz, dövüşmeden yok olmayacağız, yaşayacağız, ayakta kalacağız ve bugün bağımsızlık günümüzü kutlayacağız.”

Başkanın bu konuşmada ABD’nin daha geniş bir insan topluluğunun -insanlığın- bir parçası olduğunu söyler. İnsanlık artık bölünmüş bir topluluk olmamalıdır. Uluslararası topluluk gibi bir şey olmalıdır. Bir sesle konuşmalı ve uzaylıları yenecekse, bir birim olarak savaşmalıdır. Filmin önerdiği şey de budur. Asıl nokta “insanlık” için tüm bu kararları verenin ABD başkanı olmasıdır. Harekete geçen ABD hükümeti. Mors alfabesini kullanarak iletişimi sağlayan ve dünyadaki devlet güçlerini birleştiren de ABD ordusu. Her zaman insanlık -insan topluluğu- adına hareket eden ABD hükümetidir. Bunların hepsi beklenilebilir. ABD gerçekten dünyadaki en güçlü devlet ise, o zaman küresel güçleri koordine etmek için gerekli etkiye sahip olacağı mantıklı görünüyor. Ancak sorun ABD’nin liderliğini ve iç nüfuzunu uluslararası alanda uluslararası bir topluluğa yayılmasıyla karıştırıyor. Filmin sonunda, başında da olduğu gibi tüm insanlığa barış getirilmesi, tüm insanlık adına hareket edilmesi, aya insanlık için ayak basılması ve uzaylılara dahi insanlık adına barış getirilmesi. ABD’nin tüm eylemlerini “insanlık adına” yaptığını iddia etmesi eski bir alışkanlığıdır diyebiliriz. Bağımsızlık Günü’ndeki mesaj, haklı sebepler için uluslararası iş birliğinin barışı getireceği yönündedir. İnsanlık arasındaki saf iletişim, devletlerin bu kadar haklı bir neden etrafında birleşmesini sağlar. Ve bu haklı neden “uluslararası bir toplum” var olduğu için iletilip, uygulanabilir. Bu olayların ABD’de ortaya çıkması şaşırtıcı değildir. Çünkü ABD vatandaşları adına tüm bu ahlaki davranışların temsil edilebildiğidir. Bu vatandaşlar demokratik olarak örgütlenmiş bir devlet ve toplumda yaşarlar. Filmde de gördüğümüz gibi iyi devletler ve toplumlar olarak organize edilmiş iyi insanlar etrafında gelişir.

--

--